NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
وَمُحَمَّدُ
بْنُ
الْعَلَاءِ
أَنَّ أَبَا
أُسَامَةَ
أَخْبَرَهُمْ
عَنْ عُمَرَ
بْنِ حَمْزَةَ
قَالَ قَالَ
سَالِمٌ
أَخْبَرَنِي
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
عُمَرَ قَالَ
قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَطْوِي
اللَّهُ
السَّمَاوَاتِ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
ثُمَّ
يَأْخُذُهُنَّ
بِيَدِهِ
الْيُمْنَى
ثُمَّ
يَقُولُ
أَنَا
الْمَلِكُ
أَيْنَ الْجَبَّارُونَ
أَيْنَ
الْمُتَكَبِّرُونَ
ثُمَّ
يَطْوِي
الْأَرَضِينَ
ثُمَّ يَأْخُذُهُنَّ
قَالَ ابْنُ
الْعَلَاءِ
بِيَدِهِ الْأُخْرَى
ثُمَّ
يَقُولُ
أَنَا
الْمَلِكُ
أَيْنَ
الْجَبَّارُونَ
أَيْنَ
الْمُتَكَبِّرُونَ
Abdullah İbn Ömer,
Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Allah kıyamet
gününde gökleri dürer (sonra) sağ eline alır sonra: Mülkün yegane ve hakiki
sahibi benim nerede (o dünyadaki) zalimler ve Nerede (o malları ve mülkleriyle)
büyüklük taslayanlar? buyurur. Sonra da yerleri dürüp eline alır."
(Hadisin bundan sonraki
kısmını) İbnu'l-Ala (şöyle) rivayet etti: (Yerleri de) diğer eline (alır) sonra
Mülkün hakiki sahibi benim. Nerede (o) zalimler, nerede o büyüklük
taslayanlar?" buyurur.
İzah:
Bahari, rikak; Müslim,
münafikûn; İbn Mâce, mukaddime; zühd; Ahmed b. Hanbel, III 32.
Bu bab, Sünen-i Ebu
Davud'un nüshalarından sadece bir tanesinde yer almaktadır.
Aslında Allah'ın
sıfatlarını inkar eden Cehmiyye ve Mutezile'nin bu görüşlerini reddeden bu
babdaki hadislerin yeri bu mevzudaki hadislerin toplandığı 19 numaralı babdır.
Bu mevzu ile ilgili hadisler o babda toplandığı halde aynı mevzuu ile ile
ilgili bu iki hadisin burada ayrı bir bab halinde toplanması herhalde
katiplerin hatası sonucu olmuştur.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis, Buhari'nin Sahih'inde "Yüce Allah kıyamet gününde yerleri
parmağının üzerine alır, gökleri de sağ eline alır sonra Mülkün hakiki sahibi
benim buyurur" şeklinde; İmam-ı Ahmed'in Müsned'inde ise; Nebi (s.a.v.) bir
gün minberde: "Allah'ı gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyamet günü yer
tamamen onun avucu içindedir, gökler de sağ elinde durulmuştur. O, onların
ortak koştuklarından uzak ve yücedir."[Zümer 67] ayet-i kerimesini okudu
ve elini bir iç tarafını bir dış tarafını göstermek suretiyle hareket
ettirerek şöyle diyordu: " (O gün) Cenab-ı hak kendi şerefini ve
yüceliğini dile getirerek yegâne büyük, yegâne mülk sahibi, yegâne izzet ve
kerem sahibi benim." buyurur. Mânâsına gelen lafızlarla rivayet etmişlerdir.
Müslim'in Sahih'inde
ise bu hadis, şu manaya gelen lafızlarla rivayet edilmiştir:
"Allah (C.C.)
gökleriyle yerleri iki eliyle tutacak ve: Allah benim, mülkün gerçek sahibi
benim" (diyecek. Nebi bunları) dedi ve parmaklarını yumup açtı. Hatta
minbere bir baktım ki kımıldıyordu. Kendi kendime: "Acaba Rasûlullah
(s.a.v.) minberden düşecek mi? dedim.
İmam-ı Nevevi*nin
açıklamasına göre, Hz. Nebiin ellerini açıp kapaması kıyamet gününde Allah'ın
yaratıklarım huzurunda kolayca toplamasını temsili olarak anlatmak için
olabilir.
Minberin titremesine
gelince, Hz. Nebiin bu konuşmayı yaparken şiddetli hareketinden olabileceği
gibi, minberin işittiği sözlerin şiddetiyle harekete geçmiş olması da
mümkündür. Bilindiği gibi hadis-i şerifte $cçtr\ "sağ eline alır,
dürer" gibi kelimeler hakiki manasını sadece Allah'ın bilip de kulların
anlamaktan aciz kaldığı müteşabih kelimelerdendir. 4729 numaralı hadisin
şerhinde de açıkladığımız gibi Selef-i Salih bu gibi kelimeleri te'vil etmekten
kaçınmış, bu kelimelerin ifade ettiği zahiri manalara inanmakla beraber
keyfiyyetini Allah'a havale etmekle yetinmişlerdir.
Ancak daha sonra
imanlara zaaf arız olduğundan bu gibi kelimeleri Kur'an'ın ruhuna uymayan fasit
tevillerle tevil ederek ümmetin saf akidesini bulandırmak isteyen kötü niyetli
kişilerin çıkacağından endişe eden halef uleması bu gibi kelimeleri Kur'an'ın
genel hükümlerine uygun olarak te'vil etmekte zaruret görmüşler ve bu şekilde
te'vil etmişlerdir.
Kadı lyaz'ın da ifade
ettiği bu hadiste geçen kelimeler; Allah bütün yaratıklarını huzurunda toplar,
anlamında kullanılmışlardır.
Kıymetli
müfessirierimizden Muhammed Hamdi efendiye göre, burada geçen
"yemin" "dürmek" "kabza" gibi kelimeler Allah'ın
kuvvet ve kudretinin temsil ve tasviri için getirilmişlerdir.
Görülüyor ki bu hadis-i
şerifte Allah Melik, Cebbar, ve Mütekebbir gibi sıfatlarla anılmaktadır. Bu
bakımdan bu hadis-i şerif, "sıfatların vücudu teüddüd-i kudemayı (ezeli
varlıkların çoğalmasını) gerektirir." diyerek Allah'ın sıfatlarım inkar eden
Mutezile ve Cehmiyye'yi reddetmektedir.
Hadisin bu bab ile
ilgisi de burasıdır.
Hadisin bu bab ne ngısı
uc burasıdır.
Oysa Allah'ın ilim,
kibir, semî, basar gibi sıfatlarla muttasıf olması, asla teaddüd-i kudemâyı gerektirmez.
Çünkü bu kelimeler masdardırlar. Masdarın zamanla ilgisi olmadığı gibi, hariçte
de bir vücudu yoktur. Durum böyle olunca teaddüd-i kudema söz konusu olamaz.